
Ekonomi bazen öyle bir noktaya gelir ki, merkez bankaları faizleri düşürse de piyasaya para pompalasa da işler bir türlü hızlanmaz. İnsanlar eldeki parayı harcamak yerine yastık altında tutmayı seçer, yatırımcılar ise fırsat görmekte zorlanır. İşte bu çıkmazın adı likidite tuzağıdır. Peki, neden böylesine kritik bir durum yaşanır? Ekonomiler bu tuzağa nasıl sürüklenir? Ve daha da önemlisi, yatırımcılar bu ortamda nasıl hareket etmeli? Gelin, likidite tuzağını hem ekonomi hem de yatırım perspektifinden adım adım inceleyelim.
Likidite tuzağının en büyük nedeni ekonomik belirsizliktir. İnsanlar geleceğe güvenmediğinde, faizler düşse bile risk almak istemez. Merkez bankası piyasaya para sürer, ama bu para dolaşıma girmez, kenarda bekletilir. Özellikle resesyon dönemlerinde veya deflasyon beklentilerinde bu durum sıkça görülür. Kısacası, likidite tuzağı, ekonomide “gaza basılsa da aracın hızlanmadığı” bir anı temsil eder.
Bir ekonominin likidite tuzağına girmesi, zincirleme etkiler yaratır. Tüketim azalır, yatırımlar ertelenir, işsizlik artar ve büyüme yavaşlar. Merkez bankalarının faiz silahı etkisiz hale gelir; yani para politikaları “körleşir.” Bu da hükümetleri maliye politikaları ve yapısal reformlarla devreye girmeye zorlar. Eğer bu adımlar gecikirse, ekonomi uzun süreli bir durgunluk sarmalına girebilir.
Likidite tuzağı sadece ekonomistlerin tartıştığı bir kavram değil, yatırımcıların da yakından bilmesi gereken bir durumdur. Çünkü bu ortamda klasik yatırım araçları düşük getiri sunar. Faizler zaten dipte olduğu için mevduat cazibesini kaybeder. Tahvillerin getirisi sınırlı kalır. Hisse senetleri ve gayrimenkul ise belirsizlikten etkilenebilir. Yatırımcı için önemli olan, bu dönemlerde portföyünü çeşitlendirmek ve uzun vadeli fırsatlara odaklanmaktır. Özellikle yenilikçi sektörler, teknoloji yatırımları ve güvenli liman varlıklar öne çıkar.
Likidite tuzağı kavramının en bilinen örneklerinden biri Japonya’dır. 1990’lı yıllarda yaşanan “kayıp on yıl” boyunca faizler neredeyse sıfıra inmesine rağmen ekonomi toparlanamamıştır. 2008 küresel finans krizinde ABD ve Avrupa da benzer bir tabloyla karşılaşmış, devasa parasal genişlemelere rağmen toparlanma yavaş olmuştur. Türkiye’de de zaman zaman düşük faiz politikalarına rağmen ekonomik canlılığın sınırlı kaldığı dönemler, likidite tuzağı tartışmalarını gündeme getirmiştir.